Lastik üretim faaliyetlerinin çevreye olan etkisini azaltmak mümkün mü?
Lastik üretim faaliyetleri özelinde çevreye olan etkileri değerlendirdiğimizde 5 ana başlık ön plana çıkıyor; solvent kullanımı, enerji tüketimi, atık oluşumu, CO2 salınımı ve su kullanımı. Üretim sırasında çevreye olan olumsuz etkileri en aza indirmek için bu 5 ana başlık mutlaka takip edilmeli ve kontrol altında tutulmalı. Biz Michelin olarak bu 5 ana başlığı, üretim faaliyetlerinde Michelin’in çevresel performansı anlamına gelen ve i-MEP (industrial - Michelin Environmental Performance) adını verdiğimiz bir indikatörle takip ediyoruz.
Michelin olarak lastik üretimi sırasında meydana gelen solvent kullanımı, enerji tüketimi, atık oluşumu, CO2 salınımı ve su kullanımı açısından tüm üretim tesislerimizin çevresel ayak izini azaltmakta kararlıyız. 2005 yılından bu yana bu etkiyi yüzde 50 oranında azaltmayı başardık. 2050 yılı hedeflerimiz arasında ise; üretim tesislerimizde CO2 emisyonunun sıfırlanması, aktif olarak faaliyette olduğumuz alanlarda suyun mevcudiyeti üzerinde sıfır etki, lastik üretim sürecinden solventlerin tamamen kaldırılması yer alıyor.
Bunun yanında lastik üretiminde yüksek miktarda biyo-kaynaklı veya geri dönüştürülmüş malzeme (doğal kauçuk, biyo-kaynaklı reçine, geri dönüştürülmüş plastik vb.) kullanıyoruz. Mühendislerimiz, genç ve yenilikçi şirketler, laboratuvarlar ve üniversitelerle birlikte bir dizi araştırma projesi üzerinde çalışıyor ve bu sayede Michelin olarak, 2030 yılına dek ürettiğimiz lastiklerde ortalama yüzde 40 sürdürülebilir malzeme oranına erişmeyi taahhüt ediyor, 2050 yılına gelindiğinde ise lastik üretiminde kullanılan sürdürülebilir malzeme oranını yüzde 100’e ulaştırmayı hedefliyoruz.
Michelin olarak sürdürülebilirlik konusundaki taahhütlerimiz:
Sürdürülebilirlik oldukça kapsamlı bir konu fakat bu konuyu taahhütlerimizle birlikte 5 ana başlık altında toparlayabiliriz:
- Tasarım: 2030 yılına dek üretilen lastiklerin yüzde 40’ı biyo-kaynaklı ve geri dönüştürülmüş malzemelerden oluşacak. 2050 yılına gelindiğinde ise bu oran yüzde 100’e ulaşacak.
- Üretim: Üretim tesislerimizdeki CO2 salınımı 2050 yılına gelindiğinde sıfırlanmış olacak.
- Lojistik: Ulaştırma daha seyrek ve daha etkili bir şekilde gerçekleştirilecek ve alternatif ulaştırma yolları geliştirilecek.
- Kullanım: Düşük yuvarlanma direnci sayesinde daha az yakıt tüketimi ve daha az CO2 salınımı, bunun yanında lastikte uzun ömürlü performans ilkesiyle çevreye olan zararlı etkilerin azaltılması, son olarak da aşınan lastik partiküllerinin azaltılması ve bu sayede daha az parçacığın havaya karışmasının sağlanması. Yeri gelmişken bu konuda oldukça önemli bir haberi de sizinle paylaşmak isterim; Avrupa’nın en büyük otomobil derneklerinden biri olan ve merkezi Almanya’nın Münih kentinde yer alan ADAC’ın 100’e yakın farklı marka kış ve yaz lastiği üzerinde aşınma testleri gerçekleştirerek Aralık 2021’de yayınladığı rapora göre, lastik aşınması konusunda Michelin düşük lastik aşınma performansına sahip ve bu konuda birinci sırada yer alıyor. Bu da lastiklerimizin kullanım sırasında çevreye daha az aşınma partikülü yaydığı ve çevreye duyarlı olduğu anlamına geliyor.
5. Dönüşüm: Kullanılmış lastikler ve çok daha fazlası için bugünün atıklarını yarının kaynaklarına dönüştüreceğiz ve bu konuda öncü olmayı hedefliyoruz.
Sürdürülebilir, verimli ve aynı zamanda dayanaklı ürünler üretmek mümkün mü?
COP 26 İklim Zirvesi’nde yeniden dikkat çekildiği üzere iklimsel tehlikeler kapımızda! Mobilite sektörünün tüm oyuncuları gibi, Michelin olarak biz de çevresel sorunları ele almak üzere harekete geçmekle yükümlüyüz. Şirketler, müşterilerin ve toplumun talepleriyle doğrudan irtibat halinde oldukları için çözümün de bir parçası olmalı. Bu yüzden kendimize oldukça iddialı fakat ulaşılması mümkün bir hedef belirledik. 2050 yılına kadar yüzde 100 sürdürülebilir lastikler üretmek, Michelin’de ekip olarak hepimiz için büyük bir mücadele anlamı taşıyor. Bu mücadele, bizi yenilikçi teknolojiler icat etmeye ve ekosistemlerdeki çalışma şeklimizi değiştirmeye teşvik ediyor.
Yüzde 100 sürdürülebilir lastik üretme hedefimize ulaşmak için Yaşam Döngüsü Analizi'ni (LCA - Life Cycle Analysis) kullanıyoruz. LCA, hammaddelerin çıkarılmasından lastik tasarımı, üretimi ve kullanımına ve lastik kullanım ömrünün sonuna kadar, lastiğin yaşam döngüsü boyunca çevresel etkileri değerlendirmemize ve iyileştirmemize olanak tanıyor. Bu analiz bize lastik kullanım aşamasının en önemli aşama olduğunu gösterse de, bu aşamaya etki eden en büyük etmen lastik tasarımıdır. Bu nedenle, yalnızca daha sürdürülebilir malzemeler kullanarak değil, aynı zamanda lastiğin kullanımı sırasında etkileri azaltacak malzemelerin seçiminde de ilerleme kaydetmek ve en temelden başlamak çok önemli. Bunu yapmak için, uzun ömürlü performansa, CO2 emisyonlarını en aza indiren ve yakıt tüketimini azaltan yuvarlanma direncine sahip, bunun yanında lastik aşınma partiküllerinden kaynaklanan kirliliği azaltacak şekilde tasarlanmış lastikler konusunda inovasyonlarımıza devam edeceğiz.
Kullanılmış lastikler yeniden üretime kazandırılabilir mi?
Michelin olarak, kullanılmış lastikleri yeni lastik üretimi veya farklı ürünler üretmek üzere ham maddelere dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Kullanım ömrünü tamamlamış lastikler, günümüzde önemli bir küresel sorun. Her yıl yaklaşık 26 milyon ton lastik çöpe gidiyor. Michelin olarak, kullanım ömrünün sonuna gelmiş lastikleri, yeniden üretim ekosistemine kazandırmak ve kauçuk endüstrisi kapsamında döngüsel ekonomiyi teşvik etmek üzere 22 Kasım 2021 tarihinde bir eylem çağrısı başlattık ve bu konuda halihazırda devam eden çalışmalarımıza hız verdik.
Karbondioksit salınımını azaltmak mümkün mü?
Öncelikle Michelin olarak lojistik konusunu iyileştirmeyi ve farklılaştırmayı planlıyoruz. Bu plan dahilinde lojistikten kaynaklanan CO2 salınımını, 2018 yılı ile kıyaslandığında 2030 yılına dek yüzde 15 oranında azaltmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda elektrikle veya hidrojenle çalışan araçlar ve yelkenli kargo taşımacılığı gibi alternatif ulaşım yolları üzerinde de çalışıyoruz. Örnek vermek gerekirse, alternatif ulaşım yolları konusunda ilk iş birliğimiz rüzgar enerjisiyle çalışan gemi işletmecisi Neoline ile, Halifax ile Saint-Nazaire arasında karbonsuz ulaşımı yelkenlilerle sağlamak üzere olmuştu.
Sürüş sırasında lastik kaynaklı CO2 salınımını azaltmaya yönelik çalışmalarımız ise son 30 yıldır devam ediyor. Bu çalışmalardan elde ettiğimiz bilgi birikimi ve geliştirdiğimiz inovasyonlar sayesinde lastiklerimizin performansını her yıl yüzde 1 ila yüzde 2’lik oranda artırarak yakıt tüketimi ve CO2 salınımını etkileyen yuvarlanma direncini önemli ölçüde iyileştirmeyi başardık.
Tüm bunların yanında bir lastiğin sürdürülebilir performans sunmasının da CO2 salınımını azaltmaya yardımcı olduğunu biliyoruz. Michelin olarak ürettiğimiz lastiklerin ister yeni, ister aşınmış olsun üstün performans sergilemesini önemsiyoruz ve bu yaklaşım ürettiğimiz lastiklerin genetik yapısının vazgeçilmez bir parçası. Bu yüzden de uzun ömürlü lastik teknolojileriyle ilk kilometreden son kilometreye kadar güvenlik sunan lastikler üretiyor ve Michelin lastiklerinin yasal diş derinliği sınırı olan 1.6 mm ye kadar kullanılmasını tavsiye ediyoruz. Tüm lastikler yasal aşınma sınırına gelene kadar kullanılsa, Avrupa’da yılda 128 milyon daha az lastik kullanılabilir, bu da yılda 6,6 milyon ton CO2 emisyonu tasarrufu anlamına gelir.